Kariyer fikrini yaratan kapitalist deha, bireyin kendine yönelerek atıl kalmasını keyifle izler.
Kariyer fikrinin kışkırttığı kazanım arzuları, insana vaat ettiği tatmini bir türlü yaşatmaz. Bu nedenle tatminsizlikten, hoşnutsuzluktan kurtulamayan beyaz yakalılar, zamanla birer mutluluk avcısına dönüşebilir.
Mutluluk peşinde ve sürekli kendisi ile meşgul kariyerci orta sınıf, amacına ulaşmak için denemedik şey bırakmaz. Onları, hafta sonları yaşam koçluğu kurslarında bir üst sertifika peşinde koşarken görebilirsiniz. İş çıkışı soluğu “yaşama sanatı” başlıklı bir atölyede alabilirler. Bir bakmışsınız kırmızı otel halısının üstünde çember kurmuş, “kendilerini tutkulu yapacak” oyunlar oynuyorlar! Hatta onları ateşin üstünde yürüten, hep birlikte zıplayıp “Ben iyiyim, güçlüyüm!” diye bağırmalarını, birbirlerine sarılmalarını isteyen hokkabaz bir eğitmen, hızını alamayan beyaz yakalılar için hazırda bekler.
Bitmeyen kendini arama hali
Kariyer fikrini yaratan kapitalist deha, modern insanın sürekli kendi ile meşgul olmasından son derece memnundur. Bireyin kendine yönelerek atıl kalmasını keyifle izler. Onun çizdiği sınırların içindeki kişi, en fazla başkalarına mutluluk öğütleri veren birine dönüşebilir.
Çözümüne katkı sağlayabileceği sorunlar vardır, ancak kendini sorumlu hissetmez, hatta bunlar karşısında oralı bile olmaz. İnsanlık ve doğa türlü türlü sorunla boğuşurken, nitelikli insanlar kendini aramaktadır.
Önemli bir potansiyel, hayata gerçek anlamda bir katkıda bulunmadan, kendi kendine yaşlanıp bir kenara çekilir. Hayat akarken, kariyerci orta sınıf ruhsal dengesini hizaya getirmekle meşguldür.
Toplumu ilgilendiren konularla ilgili yüzeysel bir fikre sahip olmayı yeterli görürler. Kendi ile meşgul plaza insanı hayatın merkezine de kendini oturtur. Sıkı bir bencillik gücüne güç katar. Kentlerimiz danışmanlara, psikologlara, kişisel gelişimcilere giderek, kendi değerini her şeyin üstünde tutma öğüdünü dinleyenlerin, işi-evi ve kedisi arasında geçen yalnız hayatlarına şahitlik eder.
Oysa dünya, binlerce yıldır biriktirdiği zengin düşünce mirasını, insanın önüne sermiştir. Kült romanlar, şarkılar ve filmler ile filozofların, sosyal bilimcilerin hayata dair bulup çıkardıkları kocaman bir hazinedir ve elimizin altındadır. Ancak kariyer odaklı orta sınıf, yaşadığı yoğun kapitalist manipülasyon nedeniyle burnunun ucundakileri göremeyebilir.
Çözümü önüne çizilen sınırlar içinde, sorunun kaynağında arar durur. Bir ürünün nasıl daha fazla satacağını bilir ama nasıl derinleşebileceğini bilemez. Kısa yoldan komik mutluluk reçetelerine (İyileştiren şarkılar adlı müzik albümlerinin satılması gibi) sahip olmak ister. Nasılsa her şey satın alınabiliyor!
Ancak yaşadığı hoşnutsuzluktan, tatminsizlikten kurtulamaz. Kendini aradıkça bulamaz. Dil bilir, başka memleketleri bilir, yapılması gerekenleri bilir, imkânı da vardır, ancak kendi insanlarına yardım etmek aklına bile gelmez; atıl kalır.
Kendini ararken kaybeden, atalet içindeki eğitimli, nitelikli insanlar, destek bekleyen doğaya ve insanlara karşı bir tür haksızlığı temsil ederler.
Bertrand Russell’ın bir sözü durumu açıklar; ”Mutluluğa ulaşmanın tek yolu dış dünya ile ilgilenmektir.”
Kaynak: Fırat Devecioğlu / cafrande.org
Views: 113