Kararlarımızı kendi irademiz ile verdiğimizden emin miyiz?

İnsanın tüm karmaşası içinde bir düzen mi yatıyor? Yoksa bizler düzendeki karmaşa mıyız?

Pierre-Simon (Marquis de) Laplace (1749-1827 Fransa) bu konuya oldukça önem kazanmış teorisi ile yorumunu katmıştır. Ancak bu noktadan önce, teoriyi daha net anlayabilmek adına determinizmden bahsetmeliyiz.

Determinizm öğretisi (belirlenircilik) evrende gerçekleşen olayların yasalarla belirlenmiş olduğunu söyler. Özgür irade yanılsamadır. Bize özgü sandığımız hareketler ve kararlar determinizme göre bilimsel yasaların sonucudur.

Bu öğreti bize, irademizin nedensellik denizinde atılan bir kulaç olduğunu mu söylüyor?

Bilimsel yasalar ile işleyen evrenin vücut bulduğu bazı alanları düşünelim:

Ahlak felsefesinde ’’İnsan ahlaki eylemlerinde gerçekten özgür mü?’’ sorusu üzerine düşünülmüştür. Nedensellik ilkesi zeminindeki determinizmce ahlak ve hukuk sınırları eylemlerimizi özgür seçimler olmaktan çıkarır. Başka bir örnekle, duygu durumumuzu biz değil bilinçaltı ve onun emirlerinin belirlediği düşünülür.

Toplumsal açıdan toplumdaki değişkenlere göre irademiz belirlenir. Descartes bir nebze daha özgür iradeden bahsetmiş olsa da iradeden Tanrı ya da tanrısal özelliklere sahip insan olarak bahsetmiştir. Simon de Laplace ise ‘’makine gibi çalışan evren’’ benzetmesini yapmıştır. Evrenin makine gibi çalışmasını ve Laplace Şeytanı teorisini inceleyerek daha net bir resme ulaşabiliriz.

Laplace, Olasılıklar Üzerine Denemeler kitabında bu teorisinin temelini atmıştır. Olasılık teorisini ve çan eğrisini ilk kez kullanan bilim insanının teoremine göre olaylar ve mevcut durum, iç içe geçmiş bağlı nedenler ve sonuçlardır. Şöyle söylenebilir: Bulunduğumuz an ya da evrenin mevcut hali geçmişin bir sonucu aynı zamanda geleceğin nedenidir. (Tıpkı Dark dizisindeki gibi.)

Tarihsel gelişimde 1800’lü yıllarda  rassal değişkenlik fikri geliştirildiği zaman, matematikçilerin nezdinde hakiki rassallığın işlevi yoktu. Daha ziyade şans, analiz ettiğimiz durumun tüm parametreleri hakkında tam bilgi sahibi olamayışımız ve bir deneyin sonucunu tahmin etme konusundaki yeteneksizliğimizin bir sonucu sayılmaktaydı. Laplace bunu şöyle açıklar:

‘’Zamanın herhangi bir anında bir akıl, doğaya canlılık veren tüm güçleri ve onu oluşturan varlıkların karşılıklı duruşunu bilmiş olsaydı, kainatın tüm bedenlerinin ve en hafif atomların hareketini tek bir formül ile özetleyebilseydi, böyle bir akıl için hiçbir şey belirsiz olmaz ve gelecek tıpkı geçmiş gibi gözlerinin önünde olurdu.’’

Yani dünyanın rassallığı, özünde onun hakkındaki yetersiz bilgimizi yansıtmaktadır.

Laplace için gelecek pratikte bilinemez ana teoride bilmek mümkündür. Buna göre, en basit haliyle 2 geçerli sonuca dayanan ‘bozuk para atma’ deneyinde ‘dışsallıklar’ ele alınarak sonuç bilinebilir. Paranın havaya atıldığı andaki sistemin mekanik durumunu örneklem uzayı olarak açıklayabiliriz. Burada sırasıyla konum, paranın kütlesinin merkezinin ivmesi, yönü, belli ‘’t0’’ (time zero) anındaki açısal momenti düşünülebilir. Yani daha belirgin düşünürsek parayı tutuş şekli, rüzgar, yükseklik, zeminin durumu hatta belki de o an geçen bir arabanın yarattığı fiziksel etki bile olabilir. Bu faktörleri hesaplayamasak bile sonucun şans olduğunu iddia etmek mümkün mü? Olaylar rassal görünseler bile aslında ‘fiziksel’ durumlarla koşullulardır.

Sonuç olarak Laplace koşullarına, Heisenberg’in ‘Belirsizlik İlkesi’ ile cevap verdiğini ve doğada hiçbir şeyin konumunun tam olarak bilinemeyeceğini söylediğini hatırlatıp, gerçek iradenin varlığının matematikçiler için oldukça tartışmalı bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Hem felsefi hem bilimsel yönden oldukça zıt görüşlerle, kümülatif olarak ilerleyen bu tartışmanın aldığımız kararların ‘özgürlüğü’ konusunda bizi daha fazla sorgulatması olası görülüyor.

Yazı Matematiksel web sitesinden Ceren Demir’e aittir.

 

 

Views: 120