İslami Örgütlere Kadınların Katılma Sebepleri ve Üstlendikleri Roller

By Audrey Cleaver-Bartholomew

2016, VOL. 8 NO. 05 | PG. 1/1

İslami gruplarla ilgili en yaygın yanlış görüşlerden biri de bunların sadece erkeklere ait gruplar olduğudur. Hatta bazıları “Müslüman Kardeşler” (Muslim Brotherhood) gibi spesifik olarak cinsiyet isimlerine sahiptirler ya da “erkek kardeşliği” veya “erkekler” gibi referanslara sahiptirler. Özel bir dilin ötesinde İslami organizasyonlar sıklıkla tamamen erkek liderliğinde çoğunlukla genç erkeklerden oluşur ve cinsiyete göre ayrılmış alanlar içerir. Batıda İslamcılar ağırlıklı olarak kadın düşmanı kabul edilirler ve “Müslüman Kardeşler” gibi ana akım organizasyonlarla “Taliban” gibi şiddetle baskıcı gruplar arasında çok az bir ayırım yapılır.

Diğer yandan İslamcı kadınlar da batı dünyası için görünmez olsalar da İslami organizasyonlar içinde kuruluşlarından bu yana var olmuşlardır. Örneğin Zaynab al-Ghazzali 1933’te Müslüman Kadınlar Birliği’ni kurmuş ve 1949’daki ölümüne kadar Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hassan al-Banna’yla birlikte çalışmıştır. Bugün İslam organizasyonlarındaki kadınlar sadece bu organizasyonlardaki adamların eşleri ve kızları değil kendi parlamentolarının İslamcı partilerinde temsili olan, organizasyonlarda liderlik pozisyonlarında olan ve toplumun marjinal gruplarına sosyal hizmetler sağlayan orta sınıf eğitimli kadınlardır.

Araştırmamda İslami gruplardaki kadınların temel motivasyon kaynağının her zaman önemli olan İslami referans çerçevesinde bir kolektif haklar anlayışı (marjaiyya islamiyya) olduğunu ve bir kadın ve birey olarak statülerinin İslam tarafından korunduğunu kabul ettiklerini fark ettim. Batının feminizm anlayışını reddederler ve gerçekleştirmek istedikleri haliyle kadın haklarının İslam düzeninin (Nizam İslami) bir parçası olarak ele alınmasını savunurlar.

Bunu toplumda gerçekleştirmek için birtakım roller üstlenirler ve genellikle organizasyon bu konuyla ilgili olarak resmi bir konum almadan önce bu rolleri gerçekleştirirler. Bu özel yöntem ile bir yandan kendilerine politik olarak bir alan açarlar ve İslami organizasyonun sınırlarını pragmatizm prensibi doğrultusunda zorlarlar diğer yandan da marjaiyya islamiyya çerçevesinde rollerini haklı çıkarırlar.

 

Kadınların İslami Organizasyonlara Katılmak İstemelerinin Temel Sebepleri

Kadınların İslami örgütlere katılmak istemelerinin temel sebepleri şaşırtıcı bir biçimde erkeklerinkiyle aynıdır. Pek çok durumda ana akım İslami örgütler baskıcı hükümetlere karşı yapılacak en iyi muhalefet alternatifi olarak ortaya çıkmaktadır. Orta sınıf eğitimli bir kadın için, Hamas örneğinde olduğu gibi İslami bir örgüte üye olmak İsrail işgalindeki bölgede rejimi protesto etme anlamı taşır. İslami örgütlere katılan kadınlar kendi haklarını bireysel ya da uluslarının kültürel ve politik bütünlüğünden farklı olarak değil bir bütünün (nizam islami’nin yaratılması) parçası olarak görürler.

Ana akım İslami örgütlere ve onları destekleyenlere katılan erkekler gibi kadınlar da genellikle orta sınıftandır ve politikaları hakkında “ideolojik” olmaya güçleri yetmektedir. Bu organizasyonlarda temsil edilen kadınlar eğitimlidir ancak bu daha düşük gelir seviyesindeki kadınların İslami örgütlere bağlanamayacağı anlamına gelmemektedir. Onların bu örgütler içinde yer alma şekli cinsiyetle değil daha çok içinde bulundukları ekonomik sınıfla alakalıdır ve örgütlerle direkt bağ kurmaktan ziyade sosyal hizmet alan taraftadırlar.

Tarek Masoud da Mısır seçimlerinde fakir bölgelerde yaptığı gözlemlerde bu desteğin cinsiyetle değil içinde bulunulan ekonomik sınıfla alakalı olduğunu onaylarken maddi durumu kötü olanların sosyal yardımlardan faydalandıklarını ve ideolojik olarak Müslüman Kardeşler’i desteklediklerini ancak politik desteklerini gösterme ve siyasi hareketlerde bulunma anlamında bir etkileri olmadığını dile getiriyor. Masoud yoksul seçmenler ve zengin adaylar arasındaki himaye bağlarının yaygınlığının yoksul seçmenlerin değerlerini paylaşabilecek İslamcılara oy vermesini engellediğini dile getiriyor.

Ben bu yazımda İslami örgütlere zor kullanılarak yapılan katılımlardan bahsetmedim, İslami örgütlere katılan ya da bu örgütlerde yer alan kadınlardan bahsettiğimde, kastettiğim şey bunu kendi istekleriyle yapanlardır. Bunun istisnası Filistin’de (kısmen Gazze’de) Hamas’ın 1987’de birinci intifada boyunca İslami prensiplere olan uygunluğun kadınlara empoze edilmesidir.

‘’Ahlaklı uluslar ahlaklı kadınlara ihtiyaç duyar” iddiasıyla Hamas, İsrail istihbaratının ahlaksız kadınları kullanarak Filistin’i ve Hamas’ı güçsüzleştirmeye çalıştığını iddia etmiş, İsrail karşısında Filistin direnişini güçlendirme amacına yönelik olarak 1988 – 1993 arasında 107 kadın İslami örgütler tarafından öldürülmüştür.

İslam düzeninin kurulma anlayışı İslami gruplarda öncelikli olarak kadın ahlakının öne çıkması ve kolektif hakların bireysel hakları baskılama mantığına dayansa da bu uç bir örnektir. Hamas’ta yer alan kadınlardan bahsederken zor kullanılarak katılımı sağlananları değil kendi isteğiyle ve aktif olarak bu grupta yer alanlardan bahsetmeye çalışacağım. İslam örgütlerinde yer alan kadınların birçoğu bir seçim yapmak zorundadır ve katılımlarının bir sonucu olarak baskıcı hükümetlerin yönetimi altında işkence, hapse girme ve öldürülme riskiyle karşı karşıyadırlar. (Bu özellikle Mısır’da Nasser Bölgesinde  şu an Müslüman Kardeşler örgütüne bağlı olan kadınlar için doğrudur)

Bu incelikli bir konudur ve seçim her zaman dışardan belirlenmez. Örneğin, örtünme seçimi batılılar tarafından baskı sonucu olarak kabul edilir. Hamas’ın silahlı zorlaması sonucunda olduğunda aynı fikirdeyim. Ancak 1979 İslam Devrimi öncesi İranlı kadınlar arasında örtünmenin yaygınlaşması batılılaşmaya karşı bir tepki olarak yaygınlaşamaya başladı ve eğitimli kadınlar tarafından özgürce yapılan bir seçimin sonucuydu. Ben genelde kadınların tercihlerinin mecbur olduklarına göre daha çok olduğuna inanırım fakat bunun aksi durumlar da tabii ki vardır.

 

Ana Akım İslami Örgütlerde Kadınların Görevleri

Erkek egemen İslam örgütlerinin yanı sıra kadın örgütleri de uzun zamandır varlar. İslami hareketlerdeki en eski ve yerleşik kadın alanları arasında kadınların katılımı ve hatta kadın gruplarındaki liderlikleri son yıllarda oynadıkları rollerle kıyaslandığında çok daha az aykırıdır. Yemen’deki Islah Partisi ve Ürdün’deki İslami Eylem Cephesi ile daha önce bahsi geçen Müslüman Kadın Birliği en uzun süreli kadın örgütleridir.

Bu organizasyonların oynadığı roller dinamiktir. Geleneksel olarak izole edildikleri kadınsal konulardan parti doktrini ve politikalarında daha fazla rol oynamak için giderek daha fazla ajite oldular. Daha önce de değinildiği gibi partide liderlik pozisyonları için mücadele eden kadınların varlığı daha öncesinde organizasyonlarda kadınlarla alakalı bölümlerde oynadıkları liderlik rollerinde kazandıkları büyük tecrübe ve popülarite sonucunda ortaya çıktı. Orta doğuda demokratikleşmenin geçici yayılımına eşlik eden İslamcı politik partilerin yükselişi kadınların daha önce hiç olmadıkları şekilde İslami organizasyonların politik kollarında yer almalarına izin verdi. Başka bir deyişle İslami hareketler politik açılımlarına göre daha eskidirler ve bu açılımlar kadınları da ilgilendirecek şekilde belirsiz güç ilişkilerine yol açarlar.

İslami organizasyonlar arasında cinsiyet odaklı ve en uzun soluklu ikinci oluşum ise öğrenci grubu İslam Cemaati’dir. Örneğin Mısır’da Müslüman Kardeşler aktif öğrenci kollarını davalarının bir parçası olarak genç insanların işe alındığı bir alt yapı olarak görürler ve daha hoşgörülü zamanlarda öğrenci birlikleri için adaylar gösterirlerdi. Kadın katılımı konusunda geleneksel olarak en muhalif grup olan Hamas bile mezuniyet sonrası her türlü katılımı yasaklasa da üniversiteli kadınların öğrenci organizasyonlarında yer almalarına izin verirdi.

“İslam Cemaati” İslamcı “dava” mesajının yayılmasında kilit bir rol oynadı; İslami değerleri, alkollü partileri engelleyerek, kız öğrenciler için mini otobüsler sağlamak yoluyla İslami değerlere uyulmasını mümkün kılarak, Kuran-ı Kerim sınıfları ve özel dersleri açarak ve alkol tüketimi ve evlilik öncesi romantik ilişkiler gibi gayri İslami durumların üniversite bünyesinde gerçekleşmesini protesto ederek desteklediler. İslam Cemaati’ndeki kadınların aktivizmleri daha uzun süreli ve göreceli olarak tartışmaya kapalıydı.

Kadınların katılımı daha çok iki alanda öne çıkmaktaydı; parlamenter katılım ve parti liderliği. Arap Baharı’ndan sonra ortaya çıkan daha demokratik ortamda Müslümanların ağırlıklı olduğu pek çok ülkede Fas’ta Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD), Tunus’ta Ennahda, Ürdün’de IAF ve Yemen’de Islah Partisi İslami grupların politik açılımlarında kadınların rolünün ne olması gerektiği sorusuyla uğraşmaları gerekti.

Kadınların kamusal hayatta İslamcı grupları temsil etmesine karşı sert muhalefet öngörülebilirken, gerçek daha karmaşıktır. Hem Ennahda’nın hem de PJD’nin parlamentoda kadın temsilcileri vardır ancak bu temsilciler kadın erkek eşitliği adına batı dünyasının beklediği anlamda bir “feminist” yaklaşımı benimsemez. Örneğin Ennahda üyesi Souad Abderrahim toplumun beklentileri ve kolektif ahlak adına evlilik dışı doğan çocukların korunmalarının kaldırılması ile alakalı bir yasa önerisinde bulunmuştur.

Bir bütünün parçası olarak kadın hakları vurgusu, bu bütün İslam düzeni olarak kabul edildiğinde İslamcı parlamenterler arasında cinsiyetten bağımsız olarak yaygındır. İslamcılara göre kadın olgusu kendilerini cinsiyete göre değil İslami kimliğe göre alakadar etmektedir. Ayrıca parlamentodaki kadın temsili İslami organizasyonların kadınların rolleri üzerinde bir uzlaşmaya vardığı anlamına da gelmemektedir. Daha çok organizasyonlarda gelenekselcilerin mi yoksa yenilikçilerin mi daha baskın olduğu anlamına gelmektedir; İslami organizasyonlarda da her türlü grup mevcuttur.

Son olarak İslami organizasyonlarda kadınların üstlendiği rollerdeki en büyük değişiklik grup liderliği düzeyinde olmuştur. IAF’ye paralel olarak kadın organizasyonlarında başlayan IAF’den Nawal Faouri gibi kadınlar giderek artan bir şekilde grup liderliğinde karar alma mekanizmalarında yer almaya başlamışlardır. Benzer bir olgu kadınların statüsüyle alakalı tarihsel olarak daha muhafazakar olan Filistin’den Hamas ve Yemen’den Islah Partisi’nde de meydana gelmiştir. Kadınların liderlik pozisyonlarına gelmesi ideolojik anlamda hızlı bir kayma anlamına gelmediği gibi genelde derinlemesine dini tartışmaların konusu da olmaz.

Bunun yerine boşalan liderlik pozisyonları için kadınların mücadelesi ve bunları elde etmeleri sonrası başarı ya da başarısızlık tartışmaları yapılır. Bu nedenle pragmatizm daha sonra doldurulacak olan doktrini öteler. Basit bir şekilde kadınlar bu rollere getiriliş sebeplerinin hakkını vermezler. Hiç anlaşılamayan marjaiyya islamiyya kadınların statüleri üzerine tartışmalarda tüm taraflar tarafından çağrılır. Örneğin Hamas’ta kadınlar Filistinlilerin sayısal anlamda bir dezavantajı yaşadıklarını ve İsrail işgaliyle mücadele edebilmek için olabildiğince çok katılıma ihtiyaç duyduğunu dile getirirler. Söylemleri kadınların ulusun bir kurumu olduğu ve batı destekli bir düşmanla yüzleşecek kadar güçlü bir İslami ulus için İslami kadınların gerekli olduğu yönündedir.

Liderlik pozisyonlarında dul ve bekar kadınların yaygınlığı argümanları güçlendiriyor çünkü bu kadınların liderleri tarafından ihmal edilebilecek bir aileleri yok. Bununla birlikte, pek dile getirilmeyen argüman bu kadınların önde gelen Hamas liderlerinin eşleri, kız kardeşleri veya kızları olduğudur. Bu da gruplar arasındaki farklılığı ortaya koyar. Müslüman kardeşlerde liderlik pozisyonlarındaki kadınlar genelde organizasyonun önde gelenlerinin eşleri ve dullarıdır.

Yine de tutarlı bir şekilde benzer argümanlar öne sürülmektedir: Kadınlar aile görevlerini ihmal etmedikleri veya şeriatı ihlal etmedikleri sürece, bir İslam düzeni gerçekleştirirken Hz. Muhammed’in kendi aile üyelerinin ortaya koydukları örnekleri takip etme hakları vardır. Bir kadının tam olarak ne yaparak şeriatı ihlal ettiği farklı tartışmaların konusudur. “Metin yasaklamaz” ifadesi, kadınların İslamcı grupların daha üst düzey organlarına katılımlarına ilişkin argümanlarının anahtarı haline gelmiştir.

 

 Marjaiyya Islamiyya’da Kadın Hakları

Marjaiyya islamiyyesi, İslami örgütlerde kadın haklarıyla ilgili her türlü tartışmanın merkezinde yer alır. İslamcı kadınlar, batı tarzı feminizmi tehlikeli derecede bireyselci ve yetersiz odaklanmış olarak tamamen reddediyorlar. Diğer İslamcılar gibi, İslamcı kadınlarda öncelikle kadın, Mısırlı veya Ürdünlü olarak veya belirli bir sınıfın üyeleri olarak değil, her şeyden önce kendini adamış Müslüman kadınlar (moltazemaah) olarak tanımlanır. Haklarının İslam tarafından tanımlandığını ve kutsandığını düşünürler ve bu nedenle İslamcı bir toplumun gerçekleştirilmesinin doğal olarak yaşamlarını ve haklarını iyileştireceğini savunurlar.

İslamcı kadınları anlamada çok önemli bir faktör, yalnızca İslam’a değil aynı zamanda aileye de odaklanmalarını anlamaktır. İslamcılara göre, herhangi bir ülkenin veya toplumun merkezi birimi birey değil ailedir. Hem erkek hem de kadın İslamcılar, her zaman bir bütün olarak batı toplumunu ve özellikle de batılı kadın hakları nosyonunu fazlasıyla bireyci olarak kınıyorlar. İslamcı Filistinli yazar Nehad al-Sheikh Khalil şöyle ifade eder:

Feministlerin bireysel haklar kavramına dayalı kadın hakları çağrılarını eleştirirken, “bireysel benlik, kalkınmanın ölçüsü olamaz, çünkü bu kamu yararına aykırı olabilir.’’ Buna örnek olarak bir İsrail yerleşiminde ya da işyerinde çalışan bir Filistinliyi örnek verir.

Ancak aynı yazar, kadınların sağlık bakımı, aile planlaması, evlenmeyi geciktirme ve aile içinde haysiyet hakkına sahip olduğu konusunda ısrar ediyor. El-Şeyh, kadınların basitçe dava için boyun eğdirilmeleri veya feda edilmeleri gerekmediğini, ancak onların rollerinin Filistin’in kurtuluşundan ayrı bir mesele olarak kabul edilemeyeceğini savunuyor

Hamas’ınkinden daha az milliyetçi bir bağlamda, argüman benzer kalır. Mısır’da, Wasat Partisi’nden bir İslamcı olan Aboul ‘Ela Madi, toplumun dini ve ahlaki değerleri pahasına mutlak özgürlük fikrini eleştirir ve partisinin, toplumun değerlerini hiç kimse onları aşmayacak veya onlara bir şey eklemeyecek şekilde tanımlamasında ısrar eder. Toplumun kolektif olarak İslamlaşması ile bu öncelik tam da marjaiyya islamiyyedir. Kadın hakları özellikle bir kadın sorunu olarak değil, bütünün bir parçası olarak görüldüğü sürece kabul edilebilir. Bu şekilde, kadın hakları bir tür kamu yararı haline gelir. İslami bir toplumdaki herkes, ahlaklı kadınların kendilerine Kur’an ve Sünnet tarafından emredilen rolleri yerine getirmesinden fayda sağlar, çünkü bu erkekler ve çocuklar için olduğu kadar kadınların da kendileri için daha İslami bir toplum yaratır.

 

Sonuç

Kadınların tüm İslam toplumundan ayrılması ve özellikle aileden ayrı özerk etkenler olarak görülmeleri, kadın hakları girişimlerine desteği önemli ölçüde azaltmaktadır. İslamcı kadınlar genellikle seküler feministlerle aynı girişimlerin çoğunu desteklese de – örneğin üreme bakımına daha fazla erişim – girişimlerin motivasyonu çok önemlidir. İslamcı kadınlar sık ​​sık kendileriyle aynı inisiyatifi savunan laik feministlerle bu kişilerin kadın haklarını İslami metin veya gelenek yerine insan hakları hukukundan kaynaklanan bireysel bir yaklaşımla ele alacakları ve bunun onları Müslüman toplumu aşağılama arayışıyla hedef alacağı korkusuyla savaşacaklar. İsimleri her ne olursa olsun, genellikle daha geniş kamusal alan ve kadınların sesi için ajitasyonun ön saflarında yer alacaklar ve kendilerini gelişen İslam toplumunun hayati bir parçası olarak görecekler. Onlar ahlaki bir ulusun temelinin güçlü, ahlaki bir yapıda yattığını savunuyorlar.

By Audrey Cleaver-Bartholomew

2016, VOL. 8 NO. 05 | PG. 1/1

Inquiries Journal sitesinden alınarak çevirilmiş bir Audrey Cleaver-Bartholomew makalesidir.

Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Çeviri: Deniz Gündüz

Views: 64