İrlanda deyince benim aklıma Dublin şehri, şarkıcı Johnny Logan, çocukluğumun efsanevi filmlerinden ”İrlandalı Kız”, kocaman dalgalı sahiller ve şatolar gelir. Haritadaki yerini ve doğasını bilirim..
Oysa biz Türklerle İrlandalıları birbirimize gönülden bağlayan öyle bir şey varmış ki…

Belgesel  kuşaklarını  izlemeyi severim; bir çoğunuz gibi.

Benim favorim, başka diyarlara yolculuklar.  Bu programları ülkemizde veya dünya ülkelerdeki insanların yaşamlarını ne şartlar altında sürdürdüğünü, kendi yaşamımla ne gibi paralellikler veya zıtlıklar gösterdiğini, toplumların olaylar karşısındaki tepkilerini inceleme fırsatı verdiği için seviyorum. İzledikten sonra genellikle içsel bir yolculuk başlar benim için. Öz eleştiriler yaparım.  Kendi adıma, şehrim adına, ülkem adına…

Bugün, güneşli ama hafif serin bir sabahın kahvaltısı arkasından televizyonda bir yolculuk programına rast geldim. Elimde demli çayım, pufidik kanapem üzerinde yaşayacağım bir sabah keyfi beni beklemekteydi anlaşılan.

Ekranda  izleyicilere İrlanda tanıtılıyordu.  Şanslıydım, programı henüz başında yakalamıştım.

Program her gezi programlarında olduğu gibi sokaklar, tarihi ve doğal güzelliklerini peş peşe sunarak keyifli bir şekilde sürüyor.  Gösterilen bir kaç bölgede yerleşim alanları içinden nehirler geçiyor. Bazı nehirlerin çevresi göz alabildiğince yemyeşil, bakımlı çayırlarla çevrili. Çimenlerin üzerinde çocuklar çıplak ayaklarıyla hatta yuvarlanarak oynayıp eğleniyorlar. İnsanlar ellerinde sandviçleri, içecekleri atıştırıyorlar. Sanırım hiç biri ellerindeki çöpleri yemek yedikleri yerde bırakıp gitmiyorlar ki, çayırlar tertemiz. Çocuklar otların arasında özgürce yuvarlanabildiklerine göre, tehlikesiz de. Zira hiç kimse içtikleri soda veya cam şişedeki diğeri içecekleri bitirip, şişesini kırarak yerlere atmamış. Öyle yapsalar bu  çocuklar o yeşilliklerin arasında böylesine özgür ve mutlu oynayabilir mi? Ne güzel diye içimden geçiriyorum… Keşke bizim de çayırlarımız böyle olsa, bizim çocuklarımız da…

Birden keyifli giden program içimi sıkmaya başlıyor. Şehirlerin içinden geçen nehirlerin kenarlarında çöp yığınları, eski araba lastikleri, hayvan ölüleri, inşaat molozları, evsel atıklar yok.. Daracık kıyı kenar mahalleler bile tertemiz. Her yer insanların hak ettikleri gibi mutlu ve sağlıklı yaşamaları için doğallığı bozmadan tertemiz ve bakımlı.

Çaydan vazgeçtim. Reklam arasında kendime  sert bir kahve yapıp izlemeye devam ettim. Ülke boydan boya yemyeşil. Galiba orada gördüğü her yeşil alana bina yapma heveslisi müteahhitler ve  belki de cebi biraz para görünce kendine kurtarılmış bölgeler gibi tecrit yaşam alanları oluşturmak isteyen sonradan türedi zenginler yok. Talep olmayınca arz da yok demek ki…

Sosyal İşler Bakanı ile bir sokak röportajı yapıldı. Kadın bakan soruları cevaplarken çevreden gelen geçen hiç kimse kamera ve bakanla ilgilenmedi. Ekranda  unvanını yazmasalar bakan olduğunu anlamayacaktım. Korumaları falan yoktu.  Sıradan bir vatandaş gibiydi. Galiba onu hiç tanımıyorlar veya pek sevilen bir kabine üyesi değildi. Hiç kimse onunla ilgilenmedi. Kadraja sığmak için hiç kimse itişip kakışmadı.

Sıra Drogheda’yı tanıtmaya geldi.

Buradaki geçmiş yıllarda  premier liginde şampiyon olmuş Drogheda United FC  futbol kulübü ziyaretinde formalardaki ay yıldız arması ilgimi çekti. Kulübün renkleri bordo mavi ve arması ay yıldızdan oluşuyor. Trabzonspor’un da kulağını çınlatan sunucu formadaki ay yıldızı sorunca ilginç bir ayrıntı ve  İrlandalılarla Türkler arasındaki özel gönül bağı ortaya çıkmış oldu.

1847 yılında o dönemde İrlanda’yı kasıp kavuran bir kıtlık olmuş. Bu kıtlıkta ülkede insanlar ve hayvanlar çok ağır kayıplar vermiş . İrlanda halkının büyük bir kısmı adından bugün tabut gemiler diye bahsedilen  gemilerle başka ülkelere;  eğer gemilerde hayatlarını kaybetmemişlerse, göç etmişler. Bu kıtlık sırasında Dublin’deki anne ve babasını açlık yüzünden kaybeden İrlandalı saray doktoru Osmanlı Sultanı’na bundan bahsedince Abdülmecid Han derhal İrlanda halkına yardım edilmesi yönünde karar almış.

10 000 pound nakdi yardım yapılmasını buyurmuş. Ancak İrlandalılar bu miktarı kabul edememişler. Zira aynı anda Kraliçe Victoria 2000 pound tutarında nakdi bir yardım yapmış bulunmuş. Ve yasalara göre Kraliçe’nin yardım miktarından daha fazla yardım yapılması ve bunun kabul edilmesi mümkün değilmiş. Bunun üzerine açlıkla mücadele eden İrlanda halkına yardım etmeyi mutlak isteyen Osmanlı  Sultanı 1000 poundluk nakdi yardım ve peşinden 3 gemiyle 9000 pound tutarındaki ayni yardımı  yola çıkarmış. Kraliçe’yi kızdırmaktan korkan bazı işgüzarlar bu gıda yardımı dolu gemileri İrlanda’da limanlara yanaştırmamışlar.  Ancak Drogheda limanı bu gemilerin yanaşmasına izin vermiş ve İrlanda halkı bu limandan ülkeye yayılan Osmanlı Sultanı’nın yardımları ile kıtlıktan kurtulmuş.

İzlediğim programda şunu gördüm ki İrlandalılar bu yardımı  hiç unutmamış. Sunucunun Türk olduğunu öğrenen sokaktaki halk önce konuyu kısaca anlatıyor ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen o günler için bugün bile teşekkür ediyor. Ne vefakar bir halk. İçim acıyor. Biz bugünlerimizi, özgürlüğümüzü, demokrasimizi  borçlu olduğumuz yakın tarihimiz kahramanlarına bile böyle davranmıyoruz.
Ne çelişki. Ne çabuk unutabiliyoruz?

Drogheda United FC futbol takımı ise bu yardımın kendi şehirlerinin limanından İrlanda halkına ulaşmasının tatlı gururunun nişanesi olarak amblemlerini ay yıldız olarak seçmişler. Ülkenin önemli bir otelinin duvarına da Türk halkına teşekkürlerini bildiren bir plaket asmışlar.  Yine orijinali Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen  1847 tarihli ülkenin asilzadeleri tarafından kaleme alınmış bir teşekkür ve minnet duygularını yazdıkları mektubu da göndermişler.

Ülke açlık günlerini unutmamak için bir anıt heykel yaptırmış ve birkaç aç, ıstırap içindeki insan figürüne  kemikleri sayılan bir köpek figürü de eşlik etmiş.

Türkleri çok sevmeleri ve ülkelerinde vatandaşlarımızın işlettiği  iş yerlerini tercih etmelerinin ardında yatan bu duygusal gerçeğin ardından bir berber dükkanına giden sunucu buranın çok popüler bir yer olduğunu ve sakal tıraşının  ardından sıcak havlu uygulamasının İrlanda’da sadece Türklerin işlettiği dükkanlarda yapıldığını söylüyor. İşletme sahibi ile yapılan söyleşide usta bildiğimiz damat tıraşı uygulamasını burada her tıraşta yaptıklarını ve bu sayede berberlik işinde haklı bir şöhrete sahip olduklarını söyledi.

Sunucu çekim tarihlerine denk gelen ulusal bir bayram günlerinde yaşanan coşkuyu, bu bayramın hakkıyla kutlanabilmesi için yetkililerin, kurumların ve halkın el ele vererek nasıl çabaladığını anlatınca içim cız etti. Hep bir arada eğlenen halkın coşkusuna nedense katılamadım. Başka duygular o anda beni engellediği için ekrandan taşan eğlence havasına ortak olamadım.

Program bitti. En azından  artık bir İrlandalı ile karşılaştığım zaman Türk olduğum için  bana neden sempatiyle bakacağını biliyorum.

Kaynak: OYA ENGİN gazete.tiyatroterapi.com

Views: 149