Baba Oğul ve Kutsal Çekirdek..
Şeytan kadar siyah, cehennem kadar sıcak, bir melek kadar saf, aşk kadar tatlı.
-Charles Maurice de Talleyrand, Fransız Diplomat
Siz hiç en sevdiğiniz kahveden bir yudum alıp başınızı göğe doğru kaldırıp gözlerinizi kapatıp “Tanrım, bu gerçekten çok iyi bir kahve!” diye mırıldandınız mı?
Eğer dediyseniz tüm dinlerden ve her inanç sisteminden olup da Tanrı’ya sadece kahve için inanan milyonlarca kişiden birisi olabilirsiniz. Kahve çekirdeği mucizesini çekip aldığınızda bu insanların önemli bir kısmı ya Agnostik ya da Ateist olacaktır. Ve hemen hepsi de uykulu… 😊
Her şeyden öte pek çok insan için kahve din ile eşdeğer. Pek çok farklı şekilde ibadet edilmiş, gelenek ve ritüellerin parçası haline gelmiştir; çekirdeğin öğütülmesi, kahvenin fincana dökülmesi, sessizlik yemini (en azından ilk üç yudumu alıncaya kadar)…
Aslında kahve hakkında pek çok şey biliyor olsak da ilahi dinlerin kahveye bakış açısı hakkında yeterince bilgimiz yok. Papazlar, rahipler, hahamlar, İslam alimleri ve gurular bu güzel iksir hakkında ne düşünüyorlar? Peki onlar içiyorlar mı?
Bu yazıda bu soruların bir kısmına cevap bulmaya çalışacağız.
İslam
Seyahat yasakları ve İŞİD ortaya çıkmadan yüzyıllar önce de kahveye Arap dünyasında büyük bir talep vardı. Her şey 13. yüzyılda Güney Arabistan’da gezgin Arap Sufilerin kahve çekirdeklerini işlemesiyle başladı. Şeyh Abu’l Hasan Ali ibn Umar Etiyopya’da tanıştığı kahve kültürünü Yemen’e getirmeye karar verdi. Gece geç saatlerde yapılan ibadetlerde kahve uyanık kalmayı sağladığı için kahve bir anda çok popüler oldu. “Allahü Ekber!” Kahveyi seviyoruz!
Sosyal medyanın olmadığı o dönemde dahi “Qahwa” kelimesi İslam aleminde büyük bir hızla yayıldı ve her yerde tüketilmeye başlandı, Mekke’nin en kutsal kabul edilen mekanlarında bile.
Güney Arabistan’ın iklimi kahve yetiştirmek için çok uygundu ve Yemen’in limanları kahve ihracatçılarının dünyadaki merkezi oldu. Çoğu servet kahve ihracatı sayesinde kazanıldı ve hatta bu servet Starbucks’ın patronu olan Howard Schultz’un servetiyle yarışabilecek düzeydeydi… (Bir söylentiye göre de Starbucks’ın yıldızı İslam yıldızına bir göndermeydi.)
Mistik teolojist ve kahve tiryakisi Şeyh ibn Isma’il Ba Alawi of Al-Shihr, veya arkadaşlarının onu tanıdığı ismiyle “Shorty”, ibadetten önce içilecek kahvenin ibadetten alınacak dünyevi hazzı artıran bir etkisi olduğu kabul etmiştir.
Ticaretle uğraşanlar, seyyahlar, öğrenciler ve bölgede seyahat edenler kahve içmenin erdemlerinden bahsediyorlar ve kahve dükkanları tüm İslam dünyasını özellikle de metropolleri tamamen sarmış durumda. Ancak geleneksel olanlarda genellikle bedava WiFi yok!
Ancak sonraki yüzyıllarda Arap Dünyasında bu çekirdeğin suyuna sıcak bakmayanlar da oldu. Kahve yasaklanmak istendi. Bu çabalar genellikle başarısız oldu zira dini kanaat önderleri de kahveyi seviyorlardı. Kahve galip geldi! Allaha şükürler olsun..
Yahudilik
Yahudilik’teki kahve ve din ilişkisi oldukça geçmişe dayanır ve neredeyse Arap Dünyasında yaşananlarla paralel seyreder. Dini bağlılık temel motivasyonu belirler; ne kadar uyanık kalırsan Allah’a o kadar daha fazla ibadet edebilirsin.
“Koşer” olduğu varsayıldığı için (içinde domuz parçaları yüzmediği sürece öyle olmalı) kahve Şam, Kahire ve İstanbul gibi Yahudilerin yoğun yaşadığı yerlerde çok popüler oldu. Ve ilk kahveci, kahveyi kendi zevklerine göre demledikleri İstanbul da açıldı.
1632’de Avrupa’da ilk kahve dükkanı bir Yahudi tarafından Livorno, İtalya’da açıldı. 18 yıl sonra bir Seferad Yahudisi olan “Yahudi Yakup” Oxford İngiltere’deki ilk kahve evini açtı. Bu dönem boyunca pek çok Seferad Yahudisi kahve ticareti yaptılar ve Fransa ile Hollanda’ya kahve evi fikrini getirenler de onlar oldu.
Tabii ki Yahudilerin gelişim gösterdiği her yerde olduğu gibi antisemitizm kendini hemen gösterdi. Almanya’da (sürpriz!!) Yahudilerin kahve ticaretini engellemeye yönelik girişimler oldu çünkü kahve geleneksel bira endüstrilerini tehdit ediyordu. Fakat kahve, her zaman olduğu gibi, kutsanmıştı.
1800’lere gelindiğinde Berlin, Viyana, Budapeşte ve Prag’da kahve evleri sosyal değişimin öncü dinamiklerinden olmuştu. Yahudi akademisyenler, yazarlar ve sanatçıların kahvelerini söyleyip oturarak saatlerce politika, kültürel hayat ve yüzlerce farklı konu hakkında konuştukları bir atmosferde Viyana’nın kahve kültürünün yıldızı parladı. Kahve evleri, içerisinde görülmeniz ve orda olduğunuzun bilinmesi gerektiği yerler haline geldi.
19. yüzyılın Amerika’sında Yahudi tacirler işlerini San Fransisco, New Orleans ve New York gibi liman şehirlerinden yürütmeye başladılar. New York pazarı özellikle rekabetçi bir piyasaydı ve büyük servetler Waldorf Astoria’da servis edilen yüksek kalite Savarin markasının yaratıcısı Samuel Schonbrunn ve fındık dükkanlarını Chock Full o’Nuts Kahve Dükkanları’na dönüştüren William Black gibi adamlar tarafından kazanıldı.
Günümüzde daha önce bahsetmiş olduğumuz Howard Schultz büyük kahve evi geleneğini 63 ülkedeki 20737 dükkanıyla devam ettirmektedir.
Hıristiyanlık
Kahve ve Hıristiyanlık; cennetten gelen bir eşleşme! “İsa Aşkına, bu kahve süper olmuş!” diye söylendiğini dünyanın her yerinde her Allah’ın günü duyabilirsiniz.
İncil’i inceleyen alimler Hazreti İsa’nın kendisinin asla bir fincan bile kahve içmediğini bilirler ancak bir söylentiye göre öngörüsüyle dağdaki vaazı sırasında kahvenin gücüne atıfta bulunarak “Kutsanmış olan onlardır ki onlar uykusuzdur çünkü Yusuf’un kadehinden içmişlerdir” diye buyurmuştur. Burada bahsettiği “Yusuf’un kadehi” ile kahveyi kastediyor olabilir mi?
Kiliseye ya da kilise toplantılarına gidenler bilirler ki kahve tezgahları vazgeçilmez bir aksesuardır. Vaazlardan sonra gruplar ya da ibadete katılanlar kilisenin bu tarz toplantılar için toplanılan bir bölümünde bir araya gelerek bir şeyler içerler. Evanjelistler için bu içecek likör iken Baptistler, Metodistler ve lex Luteranlar kahvenin gerçek bir nimet olduğu konusunda hemfikirdirler.
Ancak kafeinli kutsanmaya giden yol her zaman dümdüz değildi. 16. yüzyıla geri döndüğümüzde Yahudi düşmanı papazlardan oluşan bir grup Papa VIII. Clement’e giderek “Şeytanın İçeceği’’ dedikleri kahveyi yasaklamasını istediler. Papa “Hemen değil” diyerek kendisine bir fincan kahve getirilmesini istedi. Yedinci fincanından sonra ve Danimarkalı yaşlı ve ılıman Papa sandalyesinden kalkarak “Şeytanın bu içeceği o kadar lezzetli ki sadece kafirlerin kullanmasına izin vermemiz çok yazık olur. Neden onu vaftiz ederek şeytanı aldatmıyoruz!” deyiverdi.. (Gerçek bir hikayedir)
Ve sevgili kahve severler, daha da iyisi var. İşte sizin için bir gerçek anekdot daha:
1683’te Osmanlı’nın Viyana Kuşatması’nı müteakip Marciano d’Aviano adındaki bir Fransiskan rahibin Osmanlının geride bıraktığı kahve çekirdeklerini çok acı bulduğu için yapımında içine süt ve şeker ekleyerek Cappuccino’yu bulduğu rivayet edilir. Ek olarak “Frappuccino” kelimesinin de Cappuccino Rahiplerinden geldiği söylenmektedir.
Din ve Kahve
Görebileceğimiz gibi din ve kahve ilişkisi pilavla az kuru fasulye ilişkisi gibidir. Tek istisnası burada kahveden bahsediyor olmamız. O sebeple favori içeceğinize eşlik eden bir dinsel deneyim yaşadığınızda ona eşlik eden tarihsel gelişimi de bir düşünün. Eğer bazı maceracı sufiler 13. yüzyılda yaptıklarını yapmamış olsalardı, siz şu anda oturup bir bardak sıcak ….. çayınızı içiyor olacaktınız. Allah korusun! 😊
Deniz Gündüz
Views: 946