Elbette aşılar da her ilaç gibi az da olsa istenmeyen yan etkilere neden olabilirler. Gene her ilaç gibi kullanma kararı kişiye ve topluma sağlayacağı fayda ve vereceği zarar gözetilerek karar verilmeli.
Aşıların en sık yan etkileri aşı bölgesinde ağrı, kızarıklık, şişme, bağ ağrısı, kas ve eklem ağrısıdır. Nadiren de olsa aşı içindeki veya üretim sürecinde kullanılan maddelere (örneğin yumurta) hassasiyeti olan kişilerde alerji yapabilirler. Bu nedenle her aşının doktor gözetiminde yapılması önemli.
Aşılar sonucu ortaya çıkan yan etkiler, tüm dünya ülkelerinde muhtemel düzenleyici kuruluşlar ve halk sağlığı birimleri tarafından takip edilmekte ve Dünya Sağlık Örgütü çatısı altında görev yapan Uluslararası Tıp Bilimleri Organizasyonları Konsülü (Council for International Organizations of Medical Sciences – CIOMS) bünyesindeki Aktif Aşı Güvenlik İzlem Birimi tarafından takip edilmektedir. Türkiye’de de, Sağlık Bakanlığı bünyesinde yer alan Aşı Sonrası İstenmeyen Etkiler (ASİE) bildirim sistemi, aşılar sonrası ortaya çıkan veya çıktığı düşünülen vakaların rapor edilmesi ve CIOMS’a bildirilmesi görevini üstlenmiştir.
Ancak aşı karşıtı sitelerde sıklıkla bu tip takip edilen ve titizlikle incelenen yan etkiler listesinde olmayan, asılsız veya abartılmış yan etkilere de yer verildiğini görüyoruz.
Otizm
Aşılarla ilgili komplo teorilerinin başında aşıların otizme neden olduğu söylencesi geliyor. Bu konuda daha önce defalarca yazılıp çizilmesine rağmen en sık rastlanan iddialardan biri olduğu için kısaca değinmekte yarar var.
Aşıların otizm yaptığı iddiası 1998 yılında meşhur tıp dergisi Lancet’te yayınlanan Dr. Andrew Wakefield’ın MMR aşıları ile otizm arasında bir bağlantı gördüğünü iddia eden bir makale yayınlaması ile başlıyor. Wakefield, makalesinde MMR aşısı olan 12 çocukta aşılar sonrası bağırsak patolojileri gördüğünü ve bu çocuklarda otizm geliştiğini iddia etmişti. Bu iddiayı takiben ortaya çıkan toplumsal hezeyan ve panik sonucu önce İngiltere, sonra da tüm gelişmiş ülkelerde MMR aşılanma oranları düştü. Bu sırada makale ve eşlik eden klinik çalışmada etik pek çok sorun (Wakefield’ın bu makaleyi yazması için muhtelif kuruluş ve hukuk derneklerinden aldığı yüklü paraları beyan etmemiş olması, çocukları tehdit ile korkutarak zorla kan aldığının ortaya çıkması, bu makaleyi yayınlarken kendi icadı olan bir başka MMR aşısına gizlice patent almaya çalışıyor olduğunu gizlemesi vs.) olduğunun anlaşılması üzerine The Lancet makaleyi yayından geri çekti. Aynı zamanda makalenin 13 yazarından 10 tanesi de makalede bahsedilen bulguların asılsız olduğunu söyleyerek makale yazarlığından çekildiklerini açıkladılar. 2010 yılında yürütülen bu çalışmadaki ciddi etik sorunların tıp ahlakı ile bağdaşmaması gerekçesiyle Wakefield’ın doktorluk lisansı iptal edildi.
Makale geri çekilmiş, Wakefield’ın kendi çıkarları için topluma korku salıp milyonlarca çocuğun sağlığı ile oynamış olması nedeniyle doktorluk mesleğinden men edilmiş olmasına rağmen aşıların otizm yaptığı yolundaki asılsız inanış kulaktan kulağa yayılmaya devam ediyor.
Bu olayların başlangıcından bu yana geçen 20 yıl boyunca değişik ülkelerden pek çok farklı bilim insanları muhtelif çalışmalarda otizm ile aşıların bir ilgisi olup olmadığını irdelediler. Wakefield’ın 12 çocuk ile yazdığı makale ile öne sürdüğü iddialar, sayısı milyonları bulan çocuğu içeren yüzlerce çalışma ile tekrar tekrar incelendi. Bu bağımsız çalışmaların hiç biri, aşılar ile otizm arasında bir ilinti gösteremedi. Hatta ironik bir şekilde SafeMinds isimli ünlü bir aşı karşıtı grup tarafından finanse edilen ve aşılardaki thimerosal maddesinin otizm nedeni olduğunu göstermeye yönelik çalışmada bile aşıların otizme neden olmadığı kanıtlandı.
Stanley Plotkin, Jeffrey S. Gerber, Paul A. Offit, Vaccines and Autism: A Tale of Shifting Hypotheses, Clinical Infectious Diseases, Volume 48, Issue 4, 15 February 2009, Pages 456–461, https://doi.org/10.1086/596476
Aşılarda bulunan thimerosal’in otizm yaptığı iddiasının da asılsız bir iddia olduğunu benzer klinik deney ve gözlemlerle yazılan makaleler sayesinde bugün biliyoruz. Thimerosal ile ilgili diğer endişelere daha yazının başındaki aşı içeriği ile ilgili kaygılar bölümünde de yer vermiştim.
Guillain Barre Sendromu ve diğer otoimmun hastalıklar
Aşı karşıtları tarafından sıklıkla olası bir aşı komplikasyonu olarak öne sürülen bir başka durum da akut enfeksiyonlar sonrası tetiklenen otoimmun nörolojik bir hastalık olan Guillain-Barre Sendromu (GBS). GBS, genelde geçirilmiş bir viral enfeksiyonun ardından ortaya çıkan ve 100.000 kişide 1-2 oranında görülen bir hastalık.
Aşıların GBS yaptığı iddiası 1976’da ABD’de bir domuz gribi salgını sonrasında yapılan aşılama çalışması sonucunda gözlenen Guillain-Barre vakalarına dayanıyor. Salgından hemen sonra yapılan analizler ve yapılan çalışmalar, bu dönemde aşılanan kişilerde GBS görülme riskinin yüksek olabileceği yolunda iken, zamanla yapılan detaylı çalışmalarda 1976 salgını sırasında da, günümüzde yapılan aşılamalardan sonra da GBS görülme sıklığında aşılanmayan kişilere göre herhangi bir farklılık gözlenmediği saptanmış durumda.
Benzer şekilde, aşılama sonrası görülen diğer otoimmun hastalıklarda da aşı karşıtı lobinin iddiasının aksine herhangi bir artış saptanmış değil.
“El kadar çocuğa o kadar aşı mı yapılır?”
Bir başka aşı güvenliğini sorgulayan iddia, mevcut aşı takviminin çok agresif olduğu, çocuklara çok kısa zamanda çok fazla aşı yapıldığı ve bu aşıların birikerek çocuklara zararı olacağı yönünde. Oysa literatür bunun tam aksini gösteriyor: aşılarını tam olan çocukların sağlık göstergeleri olmayanlara göre çok daha iyi.
1900’lerin başında çocuklara tek yapılan aşı çiçek aşısı iken yıllar geçtikçe yeni aşıların geliştirilmesi sonucu rutin aşılama takvimine giren çocukluk aşıları gittikçe artıyor. Son yıllarda ilk iki yaş sırasında çocuklara yapılan aşı sayısı 20’ye yaklaşmış durumda. Bu da zaten çocuklarının vücuduna muhtelif maddeler zerk edilmesinden tedirginlik duyan anne babaların daha da endişelenmesine yol açıyor. O nedenle bu endişenin yersiz olduğunu anne babalara detaylı açıklamak önemli.
Bebekler herhangi bir bağışıklık yetmezliği yapan hastalıktan mustarip olmadıkları takdirde doğumdan itibaren oldukça iyi çalışan bir bağışıklık sistemine sahiptirler. Bebek ve küçük çocuklar her gün oynarken, emeklerken yemek yerken veya herhangi bir şeyi ağızlarına götürürken her gün 2000-6000 arası yeni antijenle tanışırlar. Bu antijen sayısı, çocuklara tüm aşılama takvimi boyunca verilen 150 kadar antijenin çok çok üzerindedir. O nedenle aşılarla vücuda çok sayıda antijen verilmesine endişelenmeye gerek yok. Aşılardaki antijen miktarı günde 6000 yeni antijenle tanışmaya alışkın çocukların bağışıklık sistemini yormaz ve fazla gelmez.
İlaveten, aşılar geliştikçe ve aşı üretiminde son teknoloji kullanıldıkça zaten içlerindeki antijen miktarı azalmaktadır. Bugün, aşı takvimi çerçevesinde uygulanan 20 kadar aşının içindeki antijen miktarı, 1960’larda uygulanan 5 aşılık takvimdeki antijen miktarının onda birinden az.
Offit PA, Quarles J, Gerber MA, et al. Addressing Parents’ Concerns: Do Multiple Vaccines Overwhelm or Weaken the Infant’s Immune System? Pediatrics. 2002;109(1).
Komplo teorileri
“Bu aşılar hep soyumuzu kurutmak için.”
Aşıların kısırlığa (infertilite) neden olduğu iddiası oldukça eski ve daha çok Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden kaynaklanan bir iddia. Temelleri herhangi bir tıbbi mekanizmadan çok komplo teorisine dayalı bu iddia çoğunlukla aşı üreten firmaların batı (sıklıkla Avrupa ve Amerika) kökenli olduğundan yola çıkarak, aşıların aslında Müslüman ya da Afrika ülkelerindeki nüfus artışını engelleme amaçlı kullanıldığını iddia ediyor. Bu iddia sahiplerinin bu konuda herhangi bir kanıtları olmadığı gibi, aşıların kısırlık gibi bir yan etki yaptığına ilişkin herhangi bir bilimsel çalışma ve yayın da yok. Ağızdan ağıza dolaşan bir şehir efsanesi olan bu iddia, sıklıkla aynı aşıların bu aşıları geliştiren ülkelerde de rutin aşılama takviminde olduğu gerçeğini görmezden geliyor.
“Aşılar ilaç firmalarının yalanları, doktorlar da zaten satılık!”
Aşı karşıtı çoğu platformda, öne sürdükleri diğer iddiaların ardında iddiaları destekleyecek yeterli kanıt olmadığı için bu komplo teorisinin sıklıkla öne çıktığını görüyoruz. Bu iddiaya göre “aşılar ilaç firmalarının para kazanması için hazırlanmış bir düzmece. Aşıları savunan doktorlardan ülkelerin halk sağlığı birimlerine dek herkes ilaç firmalarının adamı rüşvet alıyor. Aşıların güvenli ve hatta faydalı olduğunu savunan bütün doktorlar sabah akşam ‘daha çok bebek ölse ve sakat kalsa da daha zengin olsam.’ diye ellerini ovuşturuyor, hepsi psikopat, katil. İlaç firmaları bu görüşe karşı çıkan doktorlara yüksek meblağlarda sus payı öderken, bu görüşü destekleyenleri de ihya ediyorlar…”
Aşı karşıtlarının iddiasına göre aşıların güvenli ve hatta faydalı olduğunu savunan bütün doktorlar sabah akşam “daha çok bebek ölse ve sakat kalsa da daha zengin olsam.” diye ellerini ovuşturuyor, hepsi psikopat, katil.
Komplo teorileri ile uğraşmak zor. Zira komplo iddiacıları, hiçbir kanıt olmadan bu tip ithamları ortaya sürdükten sonra kanıt göstermeleri istendiğinde pişkin bir şekilde ellerinde kanıt olmadığını, zira ilaç endüstrisinin (Big Farma), devletin vs bu kanıtları hep örtbas ettiğini iddia edip için içinden sıyrılabiliyor. Hiçbir kanıt yükümlülüğü olmayan kişilerce uydurulmuş bu iddiaların asılsız olduğunu kanıtlamak da bize düşüyor çoğunlukla. Bu komplo iddiasını, bahsedilen komplonun ne kadar olası olduğunu sorgulatarak yanıtlamak en akla yakın yaklaşım sanırım.
Öncelikle söylemekte fayda var, elbette ilaç firmalarının zaman zaman etik olmayan işler yaptıklarını, bazı araştırmaları hasır altına ettiği hepimizin bildiği bir gerçek. Zaman zaman haberlere konu olan bu olaylar eninde sonunda ya firma içinde çalışan biri ya da bu konuda araştırma yapan etik değeri yüksek, idealist biri tarafından ortaya çıkarılıyor. Bazen de bağımsız bir kuruluş yaptığı teyit deneylerinde firma tarafından iddia edilen sonuçları bulmadığını açıklıyor, böylece ilaç firmalarının foyası ortaya çıkıyor. Ancak bu tip olaylar olması ilaç firmaları tarafından satılan her ürünün etkisiz ya da zararlı olduğunu düşünmemizi gerektirmez.
Elbette dev bir sektöre ait olan ilaç firmaları, aşılarda da diğer tüm ilaçlara göre daha az da olsa bir kar elde ediyorlar. Ancak bundan kazanç sağlıyor olmaları tek başına aşıların arkasında dev bir komplo olduğunu kanıtlamaya yetecek bir veri değil. Kaldı ki diğer ilaçların aksine aşı maliyetleri ve pazarı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve devletler tarafından oldukça sıkı bir şekilde denetleniyor. Ayrıca belirtmek gerekir ki aşı geliştirmek ilaç sektörünün tekelinde de değil. Bugün dünyada birçok akademik ve bağımsız laboratuvar, belirli hastalıklar için aşı geliştirmek için uğraşıyor. Üstelik bu çalışmaları Küba’dan Amerika’ya ve Çin’e, geniş bir sosyo-politik yelpazedeki coğrafyada görmek mümkün.
Bu komplo iddiasını inanılır bulanlara, üzerinde düşünülmesi gereken ilave sorular yöneltmek gerekli:
Çocuklar aşılanmak yerine bu bulaşıcı hastalıkları geçirseler tedavilerinde kullanılacak muhtelif semptomatik ilaçlar, anti-viral, antibiyotik vb ilaçlarından ilaç firmaları çok daha fazla kar etmez miydi?
Aşıların güvenli ve etkili olduğunu tekrar tekrar gösteren, dünyanın sayısız ülkesinde yapılmış milyonlarca çocuğu içeren yüzlerce çalışma var. Bu çalışmaların hepsinin sonucu düzmece olabilir mi? Eğer öyleyse bunu sağlamak için kaç ülkede kaç kişiye ne kadar rüşvet dağıtmak gerekir? İlaç firmaları ekonomik olarak ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, bu kadar çok kişiye sus payı verebilmeleri matematiksel ve finansal olarak mümkün müdür?
Dünyadaki muhtelif bilim merkezlerinin, tıp otoritelerinin, üniversite ve araştırma laboratuvarlarının, sayısız ülkedeki halk sağlığı bölümünde çalışan tüm personelin, milyonlarca hekimin, hastane çalışanlarının, araştırma görevlilerinin, akademisyenlerin, halk sağlığını iyileştirmek için kurulmuş Bill Gates Foundation ya da Sınır Tanımayan Doktorlar gibi kuruluşların tamamının bu komplonun içinde olması mümkün müdür? Sayıları milyonları bulan bu kadar insan, zararlı olduğunu bile bile kendi çocuklarının sağlığını hiçe sayıp aşıları savunup önermesi akla yakın geliyor mu? Bu kişilerin tamamına rüşvet verip susturmak için kaç para gerekir? Hatta herkesi bırakın dünyanın en zengin insanı olan Bill Gates’i susturmak için ne kadarlık rüşvet gerekir?
Diyelim ki bu rüşvetler verildi, bu insanlar arasında bir tane vicdanı temiz ya da sadece ünlü olmak isteyen insan yok mudur ki bu foyayı belgeleri ile ortaya çıkarsın?
Eğer bu insanların hepsinin parayla satın alındığını ve bu yüzden sessiz kaldığını düşünüyorsanız, siz kaç paraya böyle bir bilgiyi öğrendikten sonra susardınız? Eğer dünyadaki hiçbir meblağ bu komployu öğrendikten sonra sizi susturamaz diye düşünüyorsanız kendisi de birer anne baba olan milyonlarca sağlık çalışanının sizden daha az erdemli olduğunu nasıl varsayabiliyorsunuz?
İnsan doğası gereği çoğumuz, kendimizi önce bir şeye inandırıyor, sonra inancımızı teyit eden verileri dikkate alıyor, aksini gösteren verileri görmezden geliyoruz. Aşı karşıtı komplolarına bir kez kendini inandıran ebeveynlerde de sıklıkla bu kısır döngüyü gözlemliyoruz. Bu durumda ebeveynlere yukarıdaki sorular yöneltmek biraz olsun kendilerini inandırdıkları şeyi sorgulamalarına vesile olabilir.
Sonsöz
Aşılar modern tıbbın bize sunduğu en önemli araçlardan biri. Onlar sayesinde çocuklarımızın daha uzun, sakatlıklardan uzak şekilde daha mutlu ve sağlıklı yaşaması mümkün. Ancak aşı karşıtı hareketin yükselmesi ile çocuklarımızı önlenebilir hastalıkların pençesine geri kaptırma riski ile karşı karşıyayız. Her anne baba elbette çocuğunun sağlıklı olmasını istiyor, ona en iyi şekilde bakmaya çalışıyor. Bu tip sorumsuz ve desteksiz söylemler, ebeveynlerin içindeki korku hislerini harekete geçirerek onların bu asılsız iddialara ve komplo teorilerine inanmalarına neden oluyor.
Etrafımızı saran aşı karşıtı bu bilgi kirliliğiyle savaşmanın yolu aklı karışan anne babalara sabır ve anlayışla işin doğrusunu anlatmaktan geçiyor. İşte bu nedenle toplum ve çocuk sağlığı ile profesyonel olarak ilgilenen hekimlerden, sorumluluk sahibi anne babalara dek hepimizin bu iddialara aşina olması ve iddiaların aslının ne olduğunu az çok bilmesi önemli.
Bir çocuk felci hastasının günümüz ebeveynlerine mesajı: “Bu gördüğünüz Çocuk Felci. AŞILANIN!”
**Bu makale, ilk olarak Toplum ve Hekim dergisinde (Cilt 33, Sayı 3, Mayıs-Haziran 2018, sayfa 195-206) yayınlanmıştır.
ADRESİNDEN ALINMIŞTIR. TEŞEKKÜRLER IŞIL ARICAN.
Views: 146