Beş Temel Özgürlük

Algılama özgürlüğü, düşüncelerini ifade edebilme özgürlüğü, duygularını ifade edebilme özgürlüğü, bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü, kendini gerçekleştirme özgürlüğü.

Sağlıksız ailelerdeki mutsuz anne ve baba, kişisel becerileri ve girişimleriyle kendi gereksinimlerini karşılayamazlar. Bu gereksinmeleri karşılamada çocuklarını araç olarak kullanırlar. Çocukların gereksinmeleri ve gelişmeleri, bu ana babalar için önemli değildir; böyle ana babaların çocukları gelişemezler ve kendi kişiliklerini bulamazlar.

Kız çocuklarına, ‘’yarın evlenirsen, kocanın annesine ‘anne’, babasına ‘baba’ dersin, bizleri unutursun’’ deniyor. Bu ortamlarda yetişen iki kişi evlenince, birbirini sevmeye, birbirine önem vermeye direniyorlar ya da birbirini sevince, anne ve babalarına karşı suç işlemiş gibi hissediyorlar.

İki olgun insanın oluşturduğu sağlıklı aile düzeni içinde çocuk kendi potansiyeli ve yetenekleri içinde öğrenme, heyecanlanma, karar verme, hayal etme, keşfetme, hata yapma özgürlüğüne sahiptir. Bu ailede çocuklar, ana babanın amaçları ve bilinçaltı hesapları uğruna kullanılmaz, yargılanmaz ve sağa sola itilmezler. Kendilerine özgü bir gelişim izlemeleri teşvik edilir. Bu ortamda yetişen çocuklar cıvıl cıvıl, neşeli, yaratıcı, sağlıklı olurlar. Doğuştan getirdikleri yetenekleri gerçekleştirme olanakları vardır. Herkesin doğuştan hakkı olan beş özgürlük aile içinde yaşar, canlıdır.

Birinci özgürlük, şimdi ve burada olanı duyma ve görme, yani algılama özgürlüğü.

Sağlıksız ana baba çocuklarını geçmişe, geleceğe veya olması gerekene yöneltir; şu anda ve burada olan olayları olduğu gibi algılamalarına izin vermez. ‘’Ben şimdi sana böyle emekler veriyorum; büyüyüp evlenince beni unutursun, elin kızını seversin, anneni bir köşeye atarsın!’’ diyen anne, oğlu üzerinde iki olumsuz etkiye yol açıyor: Bir, oğlunun o andaki oyunu, güzel giysisini algılamasını engelliyor; iki, oğluna, ilerisi için kendi kafasındaki ‘’olması gereken ilişkiyi’’ empoze ediyor. Yani oğlunun şu anı ve geleceği kendince algılamasını engelliyor.

İkinci temel özgürlük, kendi düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü.

Sağlıksız ana baba, çocuklarının ne düşündüğüyle ilgilenmez, ne düşünmesi ve yapması gerektiğiyle ilgilenir. Sağlıklı aile ortamı çocuğun kendine özgü algılamasını ve düşüncesini ifade etme olanağı sağlar; sağlıksız aile, çocuğun nasıl algılaması, düşünmesi ve davranması gerektiğiyle ilgilenir; çocukları belirli bir kalıba sokmak, onlar için, çocuğun kendisi olarak gelişmesinden daha önemlidir. Sağlıksız ailede çocuğa öğretilen, kendi algılamasının, düşünce ve davranışının önemli olmadığıdır; önemli olan, kendi ilgi ve istekleri ne olursa olsun, onları bir yana bırakıp ana babasının istediği yönde davranması gerektiğidir. Aile içindeki etkileşimler hep bu temel mesajı veriyorsa, çocuk, gelişimi boyunca merak etmemeyi, düşünmemeyi ve kendi istediği yönde hareket etmemeyi öğrenir. Çocukken kendisine önem verilmeyen kişi böyle davranır. Sağlıksız sistem çocuğa her yönüyle, ‘’sen değersizsin!’’ mesajını verir.

Üçüncü temel özgürlük, kendi duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü.

Sağlıksız aile ortamı içinde çocuğun hangi duygular içinde olduğuna önem verilmez, hangi duyguları ifade etmesi gerektiği daha önemlidir. Çocuk gülüyorsa gülmesi; ağlıyorsa ağlaması kınanır. Korkmuşsa, korkaklığıyla alay edilir. Çocuğa duygularını ifade hakkı verilmez, ‘’kapa çeneni’’ denir.

Dördüncü temel özgürlük, çocukların kendi arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü.

Sağlıklı ailede çocuktan ne istediğine kendisinin karar vermesi ve bu kararın sorumluluğunu yüklenmesi beklenir ve çocuğa bu öğretilir. Sağlıklı ailede çocuk yemek yemeye zorlanmaz. Yemek zamanı gelince ailenin beraberce yemek yemesi beklenir; ne var ki, kimse belirli bir miktar yemeye zorlanmaz. Yemek zamanı yemeyen çocuk bir saat sonra, ‘’Benim karnım acıktı, bana yemek ver’’ diye annesine gelince, annesi, ‘’Bir saat önce yemek zamanıydı, o zaman yemedin. Burası lokanta değil, istediğin zaman sana yemek hazırlanamaz. Önümüzdeki yemek zamanına kadar beklemek zorundasın’’ der. Böylece çocuk, sofrada yemek yememe davranışının sonucuna katlanmak zorunda bırakılır. Anne yemek masasında çocuğuna, ‘’Şimdi iyice ye de, bir saat sonra benim karşıma, anne karnım aç diye çıkma!’’ demez, istediği kadar yemek yeme yine çocuğun kararına bırakılır. Sağlıksız ailede ise çocuğun neyi, ne kadar yemesi gerektiği sürekli kendisine söylenir. Çocuğun kendi davranışlarından sorumluluk almasına olanak verilmez. Sorumluluk kazanan insan zamanla bağımsız olmaya yönelir; sağlıksız ailenin ise bağımsız insana tahammülü yoktur. Yani bağımsızlığa doğru gelişmek bir çeşit suçtur bu tür ailede. Ana babanın tahammül edemeyeceği özgürlüklerin başında gelir bağımsızlığa doğru gelişmek.

Ana babanın tahammül edemeyeceği özgürlüklerin bir diğeri de, olmak istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğüdür.

Sağlıksız ailede, kimin ne olması gerektiği aile içindeki katı kurallar çerçevesinde belirlenmiştir. Kişinin nasıl bir insan olarak yaşamını sürdürmesi gerektiği, dolaylı ve dolaysız, sürekli kendisine empoze edilir. Bu tür yönlendirme küçükken çocuğun nasıl bir oyun oynayacağı ile ilgili iken, büyüdükçe nasıl bir meslek seçmesi ve kiminle evlenmesi gerektiğine dönüşür. ‘’Esaret kalktı’’ diyenlere, ‘’Hayır kalkmadı’’ diyerek beş temel özgürlükle ilgili yetişkin ana babanın tutumunu gösterebilirim. Böylesine ailelerde yetişen insanlar, daha doğrusu bu tür kalıplayan ailelerin çoğunlukta olduğu toplumlar aslında gerçek demokrasiyi istemez. Bir baba başa geçsin, onlara ne yapması gerektiğini söylesin isterler. Bu tür toplumların sayısı sanıldığından çok daha fazladır. Yani esaretin kalkmasını insanlar pek istemezler; özgürlükten doğan kişisel sorumluluktan çekinirler. Özgür kişi kendi vereceği kararın sonucundan da sorumlu olma durumundadır. Oysa başkası ona neyi, nasıl yapacağını söylerse, sorumluk yüklenmez, kolayca kabahati başkasına atabilir. Bu düşünce, yani kişinin özgür olması ve kendi yaşamından sorumlu olması manevi yaşam konusunda da geçerlidir. Kalıplayan aile içinde çocuk manevi yaşamla ilgili olarak sürekli baskı altında tutulur. Neye, ne kadar ve nasıl inanacağı çocuğa hep söylenir. Bunun dışına çıkma cesaretini gösterenler korkutulur. Kişinin araştırma, keşfetme, kendini daha mutlu eden bir dünya geliştirme özgürlüğü yoktur.

Sağlıksız aile içinde yetişen insan yetişkin çocuk olarak yaşamını sürdürmeye başlar. Yetişkin çocuk kendi kalıplarının ötesinde herhangi yeni bir görüşe tamamıyla kapalıdır. Burada iki süreç yer alıyor. Bir, kalıplanan kişi yeniye ilgi duymadığı, gerek görmediği için girişimde bulunmuyor; iki, bazıları daha az kalıplanmış oldukları için yeniye ilgi duyup, kalıplarının dışına çıkmaya yönelebiliyor. Fakat toplumun çoğunluğu bu kalıpları korumaya büyük özen gösterdiği için, kişi korkuyor ve bu korku nedeniyle gördüğü, algıladığı yenilikleri ortaya koyamıyor. Bu olay siyaset, ekonomi, eğitim, hukuk, askerlik, din gibi yaşamın bütün boyutlarında kendini gösteriyor.

Doğan Cüceloğlu’nun Yetişkin Çocuklar isimli kitabından altını çizdiğim cümleleri paylaştım sizlerle.

Rahmet ve sevgiyle…

Derleyen: Nilay Gündüz

Views: 106